İSTANBUL

Son kez dolaştım bu şehri. Son kez, Üsküdar’ın deniz esintili havasını çektim içime. Hava ayrı bir sıcaktı. Deniz ayrı soğuk. İnsanlar? İnsanları hala garip. Herkesin ayrı bir hikayesi var bu şehirde. Yarımlıklar ile tam olmaya çalışan insanlar…Eminönü sahilinde bir tekne vardır. İstanbul, İstanbul olalı sallanır kıyısında. Orada balık ekmek ardından ilerle dar sokaklarında. Son defa ilerle.
Bu şehrin ayrı bir hissi var hep. Sanki her şeyi yapabilecek kadar özgür, 2 adım atamayacak kadar da yorgun hissettirir kendini. Yalnızlığın ne demek olduğunu acımasızca öğretir tıklım tıklım metrobüs duraklarında. Her sene eskilerin bir videosu paylaşılır ve insanlar dönmek istediklerini söyler kendilerini mutlu sandıkları, geçmiş zamana. Akşamında tüm çekiciliği ile parıldar şehir. Sanki gündüz kimse yokmuşçasına dolar sokaklar. Her köşe başından geçer yakında ayrılacak iki insan. Bu şehir, huzuru vadeder ve para ile satar yalnızca.
Sonra dönersin evine. Saat sabaha yakın, uykun çok. Hele yaz akşamıysa, uyu uyuyabilirsen. Cam kenarında içersin son sigaranı. Son kez telefonda izlerken sahtelikleri, dalarsın uykuya. Kimileri defalarca erteler alarmını, kimi çoktan çıkmıştır yola. Döngü devam eder böylelikle.
Sonra…Hayvanı çoktur bu şehrin. Kedisi köpeği eksik olmaz metrolarda. Köpekler kovalar, kediler kaçar. Kediler kovalar, fareler kaçar. Büyük küçüğü hep ezmiştir bu şehirde. Para her kapıyı açar sözü, bu şehirde kanundur. Emeklisi, öğrencisi ay sonunu bekler. İntihar eder evladına elbise alamayan adamlar. Kadınlarda katledilir…kendini adam sananlar tarafından.
Bu şehir, bunca insanın derdini tasasını nasıl taşıyor diye düşündüm bazı geceler. Belki de taşımıyor artık. Küçükçekmece’de depremsiz çöken binalara benziyor belki de.
Tüm bunlara rağmen, kandırır bu şehir insanı. Büyüler. Adeta bir sihirbazın en iyi numarası gibi, sadece baka kalırsın gün batımlarında. Boğazda içtiğin çayın, çektiğin sigara dumanının tadı ayrıdır. Her kıyıda elinde olta yanında kova, balık tutar insanlar. Tekneler dalgalar ile oynaşarak ilerler karşıdan karşıya.
Mesela, etçil değil, simitçildir buranın martıları. İnsanları şefkatli olunca, elindeki simidi yemez, atar bindiği gemiden. Martı da kayıtsız kalmaz bu fedakarlığa. Suya düşmeden savaşır diğerleri ile bir lokma simit için. Denizi uzaktan hoş, yakından pistir. Oysa temiz insanlarız diye anlatırız kendimizi başkalarına.
Bu şehir, sahtekardır. Tıpkı siyasetçileri gibi, yalan eksik olmaz sözlerinde. Mutlu olacağını söyler, kovalaman için rotanı belirler önceden. Yolun sonunda, yoksa bir tanıdığın, paran, itibarın…Elin boş dönersin yine eve.
İşte öyle anlarda nefret edersin bu şehirden. İçindeki son masumiyetin de yok olduğu, para için her şeyi yapabilecek birine dönüştüğün gece. İşte İstanbul…