EZİLMİŞLERE
Umut ne güzel kelime
belkileri, bazenleri, keşkeleri yüreğinde yumuşatıp bize sunan anne gibi…
Ne zaman biter bu ezilmişliğim.
Kendimi Perşembe Pazarında bir teyzenin poşetine koyacağı sırada titreyen ellerinden kayıp, haşarı bir çocuğun ezip geçtiği bir domates gibi hissediyorum. Ne düşürenin umurundayım ne de ezip geçenin. Pazarcının bile gözden çıkardığı bir varlığım…Ezilmişliğim, posam ve ben orada öylece kalıyoruz. Artık ortalığı kirleten bir şey oluyorum. Herkesin geçerken basmamak için uğraştığı, gördüğünde burun kıvırdığı bir şeye dönüşüyor varlığım. Kediler, köpekler dahi beğenmiyor, koklamaya bile layık görmüyorlar o ezilmişi. Düşmeden hemen önce bir değerim bir ederim vardı hâlbuki. Bir sandviçe, bir salataya en iyi ihtimalle güneşli bir pazar kahvaltısında gülücükler eşliğinde yenilebilecek menemene malzeme olabilirdim. Bir şeylerle bir araya gelip yeniden var olabilir, varlığıma anlam katabilirdim… Peki, şimdi neydim ben?
Akşama doğru pazar toplanıyor artık sıra temizliğe geliyor, üzerime bir fırça darbesi iniyor, ezilmişliğime inat bir gayret en azından bir iz bırakmak istiyorum. Acı bir şekilde de olsa yerimi bulduğuma ikna oluyorum ve o yeri kaybetmemek için direniyorum. Daha da sıkı tutunuyorum. Tutunuyorum çünkü orayı yerim, evim bellemişim orayı bilmiş öyle öğrenmişim. İnsan evinden, evi bildiğinden ayrılmak ister mi? O evde ezilmiş yok sayılmış istenmemiş olsa bile… Evim, yerim olduğuna inandığım o yerden kurtulmam gerektiği her fırça darbesi ile yeniden kafama sokulmaya çalışılıyor.
Ama istemiyorum zor geliyor. Orada olmak bana acı verse de nerede olacağımı bulmak yeni bir serüvene atılmak imkânsız geliyor. Belirsiz olan zor geliyor. Ya orada ezilmiş olarak var olacağım ya da yokluğu hiçliği bilinmezliği seçeceğim.
Buraya gelene kadar çektiklerimi düşünüyorum. Aynı şeyleri yeniden yaşamak istemiyorum. Daha fazla ezilmek, hor görülmek istemiyorum. Yerimi buldum diyorum. Bir iz bırakmak istiyorum. Sonra bir ses gök gürültüsü gibi…
Gözyaşlarım bunlar sanırım bütün izlerimi o betondan silip atıyor.
Hiç olmamışım, o acıyı, ezilmeyi hiç yaşamamışım, var olmak için bunca çaba harcamamışım gibi yok oluyorum.
Ya da ben öyle zannediyorum. Olacaklardan habersiz. Sonra tüm ezilmişlere umut olmak için, anlatılacak bir efsane olmak adına zoru başarıyorum. Betondan ayrılan her bir hücremle daha çok var oluyorum. Çekirdeklerim toprağa karışıyor. Sonra karanlıkta yeniden kayboluyorum. Hiçlik. Sessizlik. Karanlık. Acı. Soğuk. Tarifsiz bir sancı. Ve nihayetinde ezilmiş olan her parçamdan onlarca olup filizleniyorum. Ezilmişliğime, elden kayıp düştüğüm güne şükrediyorum. Kaybolmadım aksine çoğalarak yeniden var oldum. Birken bin oldum. Artık filizlerimdeki her bir taneden yeni umutlar fışkırıyor. Hayat ezilmişlere, her şeye rağmen yeniden umut edebilmeyi öğretiyor.
Kaleminize sağlık
Çok beğendim. Ümitvâr olalım. Hala hayattayız.
Kalemine sağlık canım ablam