DOST SOHBETİ
Bir insanı olduğu gibi gören, bilen, tüm sırlarına vakıf bir dostun sohbetinde bulunmak ruhun gıdasıdır. Bütün maddi zevklerden öte, aşkın olana dair lezzetler barındıran, her bir dakikası ömre bedel, ruhun ruha dokunduğu, açık yaralarının kanatılmayacağından emin olarak bir dosta gönlünü açmak açabilmek şifadır. İnsan konuşabildiği, içinin tüm gizlerini paylaşabildiği insanın gönlünde dinlenir. Tüm sıkıntılardan azade olur. Bu zevki tatmamış olanların anlamasını beklemek beyhudedir. Ancak yüreğinin sırrına erebilmiş, bir ruhu olduğunu , maddeden öte bir varlığı olduğunu fark edebilmiş nadir ruhların işidir sohbet. Bilinmek, bir aynada kendinden yansıyanlarla anlam bulabilmektir. Tabii insanın kendini temaşa ettiği ayna da çok önemli. Neyi yansıttığının, karşısındaki aynanın kabiliyeti kadar sırrının gücü kadar ışığa ayinedarlık yapabildiği kadar olduğunu unutmadan aynaya bakabilmek gerekli. Bilinmek, karşılık görmek, değerli hissedebilmek uğruna yanlış aynalarda bambaşka akislere kapılmadan, hakikatin arayışçısı olmak esas olan. Her aynanın kendi yönünün, istikametinin ayinesi olduğunu unutmadan, orada gördüğünün onun hangi parçasından yansıdığını bilerek bakabilmek.
Aradığımız ne ise biz oyuz. Ben bir “mana” sevdalısı olarak, ruhu olmayan hiçbir işin, ilişkinin sürekli olamayacağını düşünen, realistik, maddeci, haz odaklı bu dünyaya göre belki fazla romantik düşüncelere sahip bir insanım. İnsanın anlamı olmayan, içinde maddi karşılığından başka hiçbir amacı olmayan, yani insanın özüne dokunmayan, aşkın olandan parçalar bulundurmayan ilişkilerin içinde eninde sonunda ruhunu öldürdüğüne inanlardanım. Benim ruhum ancak bunları bulursa özgür olabilir, canlı kalabilir.
Bizimle aynı seviyede psikolojik yara almış insanlarla karşılaşır ve tanışırız hayatta. Ve biz bu yaraları iyileştirdiysek fakat karşı taraf iyileştiremediyse o kişileri terk edermişiz. Birkaç psikologdan duyduğum bir tespit bu. Ve tüm kalbimle inanıyorum doğru olduğuna. Ama insan olgunlaştıkça, psikolojik olarak büyüdükçe, bir başka seviyeye geçtikçe ve tabii olarak yarasıyla barışıp artık farklı bir bakışa sahip oldukça, geçmişte takılı kalmakta ısrar eden, yarasını inkâr edenle aynı yerde kalamıyor. Tanışıklık hangi seviyede olursa olsun, birliktelik devam edemiyor. Sonlanan ilişkilerin ana nedeni de bu bence. Dışarıdan maddi sebepler bulunuyor elbette, ama ayrılıkların, bitişlerin ana kaynağı, temelde meselelere bakış açısındaki bu farklılaşmalar.
Trilyonlarca hücreden oluşan ve sürekli yenilenen maddi yapısına rağmen, değişmeyen, büyümeyen, gelişmeyen bir manevi hayat insan ruhunu öldürür. Bugün dünden kalanların üzerine yenilerini katarak yola devam etmek lazım. Bugüne minicik de olsa her günden farklı bir düşünceyle uyanmak lazım. “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” beyanının muhatabı olarak
“Dünle beraber gitti, cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Hz. Mevlana
Aynı dili konuşamadığımız, artık sohbetinden aynı lezzeti alamadığımız, belki aynı lezzeti veremediğimiz, birlikte susamadığımız dostluklar, birliktelikler her fani şey gibi bitiyor. Bitişler de hayata dahil oysaki, bütün başlangıçlar gibi. Başlangıçlara sevindiğimiz gibi bitişlere de üzülüyoruz. Başlangıcı güzel olan şeyin sonu hüzün verir. Ama unutmamamız gereken tek şey her bitiş yeni bir başlangıca gebedir. Bir parçamızı o dost meclisinde bırakıp yola koyuluyoruz yeniden. O en sevilenin, gönüller sultanının sohbetinde, sonsuzluk diyarında birlikte olmayı umut ederek belki de…