Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 26°C
Çok Bulutlu
Afyon
26°C
Çok Bulutlu
Paz 24°C
Pts 25°C
Sal 28°C
Çar 26°C

DERT SAVAR

DERT SAVAR
22 Şubat 2024 22:14
271
A+
A-

Ben bu öyküyü yazmamak için çok emek verdim. Siz bilir misiniz, bir şeyi yapmamak için sarf edilen gücün bir şeyi yapmak için sarf edilenden daha çok olduğunu? Siz bilir misiniz, bir şeyi hem herkese boğazınız patlayıncaya kadar anlatmak isterken hem de kimse bilmesin diye susmak zorunda kalmanın ağırlığını? Siz bilir misiniz dert dinlemeyi? Siz dert nedir, bilir misiniz?

Ben bilirim. Dünya üzerinde en iyi yaptığım şey dert dinlemek. Ben bir dert savarım. Evet, dert savar; paratoner gibi düşünün. Şimşek çaktığı zaman binaya verebileceği zararı ortadan kaldırır, şimşekteki yüklü gücü göğüsleyip toprağa veren mucizevi icat. İşte ben de onun insan versiyonu, kana cana bürünüş haliyim. Ama şunun bilinmesini isterim; biri beni böyle olmaya zorlamadı. Kendi icadım bu, insanların derdini dinleyince kendi derdimi mi unutuyorum ya da onlardaki bu yüke omuz verdiğim için kendimi daha işe yarar mı kılıyorum inanın ben de bilmiyorum. Tek bildiğim, ben dert dinliyorum belki derman olamıyorum ama çok iyi dinliyorum. Buna emin olabilirsiniz. İnanmazsanız beni tanıyan herkese sorun. Ama tek istediğim var: O’na sormayın. Ona sormayın. Onu dinlemedim diye bana kinleniyor, size yalan söylemesinden korkuyorum. Peşimi bırakmıyor. Nereye gitsem geliyor. Onunla karşılaşmamak için tüm yolları denedim. Çünkü bir kere dinlemeye kalktım ve kendimi bir uçurumun kenarında buldum. Mecazi olarak söylemiyorum. Yazı daha ilgi çekici olsun diye lakırdı etmiyorum. Ben Ondan da derdinden de korkuyorum. Ben bu derdi yüklenemem, bu derdi göğsümde yumuşatamam ben. Onu avutamam.  Çünkü çok farklı bakıyor onun gözleri… Bir gün gerçekten gittik onunla o uçurumun kenarına…

Kâbus dedikleri bu olsa gerek. Dert onun derdi deyip dönmeye çalışıyorum, bırakmıyor yakamı. Herkesi dinledin neden beni dinlemiyorsun, neden bana kulak vermiyorsun? Hadi bak gözlerimin içine. Bak, anla teselli et beni, geçecek tüm bunlar de diyordu. O tüm bunları söylerken uğuldayan rüzgâr oradan kaçmamı emrediyordu.  Ve ben bu emre uymazsam orada durmaya devam edersem beni uçuruma daha da yaklaştırmakla tehdit ediyordu rüzgâr. Toprak ayağımın altından kayıyor, beni adeta uçuruma çekiyordu. Gitmeliydim. Bunu bütün hücrelerimle biliyordum. Vücudumun her bir azası tehlikede olduğuma kanaat getirmiş, beni oradan kurtarmak için işbirliğine girişmişti. Ama denemek istedim. Bir kere denemek istedim. Deneyecektim ve dinleyecektim, bir kere de onun derdini dinleyecektim ve sonra kurtulacaktım bu kâbustan. Ucunda ne olursa olsun. Derdine derman olamam biliyorum, O da biliyor. Ama madem istediği buydu, yapacaktım daha fazla dayanamayacaktım bu eziyete. Hem onun çektiği eziyeti hem de kendi eziyetimi bitirecektim. Ya da öyle olmasını umuyordum. Ve kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Gözlerine baktım: Toprak gibiydi gözleri. Verimli bir toprak cinsi, şu hepimizin Coğrafya dersinde öğrendiğimiz. Gözleri toprak gibiydi ve toprak gibi kokuyordu gözleri. Çok tuhaftı çok tanıdık kokuyordu gözleri. Aynı ıslak toprak gibi…

Islak toprak kokusu…

Ama yağmurdan sonraki o hoş koku değil. Bilmesiniz o kokuyu ki bilmenizi de tavsiye etmem. Ben en sevdiğimi o toprağın altına emanet ederken ilk kez aldım o kokuyu…

Mezar ya da toprak kokusu değil saf bir ölüm kokusuydu… Gözler konuşur, gözler susar da gözler kokar mı? Peki ya gözlere insan gömülür mü?

Toprak renkli, ıslak toprak kokulu gözler korkuyordu. Gözler korkar mı? Peki ya ölüler, ölüler de korkar mı?

Çoğunlukla içimdeki zehri akıtmak rahatlattığı için yazar ve yazdığımı unuturum, hatırlarsam acılar yeniden yaşanacak diye korkarım. Artık korkacak yaşı geçtim diye düşünmeye başladım...
YORUMLAR

  1. Duygu dedi ki:

    Gözleri toprak kokmak, korkan ölüler, paratoner insanlar… hocam yazılarınıza devam edin, bizler de nasiplenmeye devam edelim vesselam.

  2. Nilgün Aday dedi ki:

    Ne güzel anlatmissin çağımızın iyi insanlarının hastaligini insan kimlere kimlere derman oluyor da bı kendine bulamıyor o ilacı. Sen hatirlamazsin belki güzel arkadasim ama bana da çok derman olmuslugun vardı,kimi zaman yaptığın espriyle kimi zaman anaç tavrinla,yolun açık olsun,hep okuyalım bu yazıları,uzakta olsakta bu sefer yazılarınla derman ol bize..

    1. Anonim dedi ki:

      Biraz olsun o kalbe dokunabilmiş olmak, sen gibi gönlü güzel biri tarafından hatırlanan olmak çok kıymetli ❤

  3. Ögretmen dedi ki:

    İnsanlara yapacağın en büyük ikram onları dinlemenmiş. Hep anlatan olsaydın böyle güzel yazar miydin sanki. Dinlemek degil mi kelimeleri böylesine sıkı sıkıya birbirine bağlayan, aralarına duygu katan Kalemin güçlü olsun, biz okumaya devam ederiz

  4. Yasemin dedi ki:

    Gönlüne yakışan sıfat kaleminin ucundan ne güzel akıp gitmiş “Dert Savar “tam senlik bir kelime olmuş canım arkadaşım. Kaleminin yolu açık ve uzun olsun ve biz hep okuyup faydalanalım.Zira kalemin gönlümüze iyi geliyor.