Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 9°C
Açık
Afyon
9°C
Açık
Pts 9°C
Sal 7°C
Çar 7°C
Per 9°C

PAMUK TARLALARINDAN HİKMET SOFRASINA

PAMUK TARLALARINDAN HİKMET SOFRASINA
30 Aralık 2024 15:48
97
A+
A-

Yolculuk içinde yolculuk…

Tokat’a, Osman Paşa Konağı’nda beklenen buluşmaya doğru yolculuk bu… Öyle bir yolculuk ki hem dışta yol alıyorsun, hem de içte…

Turhal’dan Tokat’a minibüsle giderken tefekküre daldığım doğrudur. Yeryüzünü süsleyen tarlalar, gökyüzünü kaplayan o mavilik ve sanki yerden göğe doğru seslenen haşmetli ağaçlar… Bunlar ve daha niceleri hakikatin şarkısını dinlendirir durmadan. Bizler ise çoğu zaman dünya telaşesi ile bu şarkıların farkına bile varmadan yanlarından geçer gideriz. Kur’an’da bu hakikat Yusuf Suresinin 105. ayetinde anlatılır. “Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki onlar bu delillerden yüz çevirerek geçip giderler.”

Dünya telaşesi, bizleri hakikatin temaşasından alıkoyar. Hâlbuki tabiata ve kainatta şöyle bir gönül gözüyle baksak hakikatin tecellisine şahit olmamak mümkün değil.

Yolculuk içinde yolculuk demiştim. İşte Tokat’ta doğru yol alırken nazarıma tarlalar düştü ve beni aldı bir yerlere götürdü. Dışarıda görünen alemdeki tarlalar, beni alıp içeride görünmeyen alemdeki tarlalara bıraktı. Hatırıma pamuk tarlaları gelmişti bir an… Ve yüzünü hatırlamasam da söylediklerini hayatım boyunca unutmayacağım bir öğrencim… Öğretmenliğe yeni başladığım o zamana gittim birden.

Pamuk tarlaları ve Urfalı bir çocuk…

Pamuk denilince akla süt renginde yumuşacık yumaklar gelir. Benim için de öyleydi, pamuk yumuşaklıkla özdeşleşmişti zihnimde. Bir öğrencim, öğretmenliğe yeni başladığım o ilk günlerden birinde “Tatiliniz nasıl geçti?” diye sorduğumda, “pamuk toplayarak” diye cevap vermişti. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde biliyordum pamuk tarlaları vardı. KPSS için coğrafya derslerinde öğrenmiştik. Sadece bilgi sahibi olmanın hiçbir anlamı olmadığını işte o an öğrenmiştim. Çünkü Urfalı çocuk ile aramızda öyle bir diyalog geçmişti ki adeta zihnime kazınmıştı.

Çocuk bana tatilinin pamuk toplayarak geçtiğini söylemesinin ardından, ben de ona, “Ne güzel pamuk toplamışsın tatilde.” diye cevap vermem üzerine, bir insanın hayatında yaşayacağı nadir anlardan birini yaşadım. Pamuk toplayan çocuğun, sonrasında ettiği laf beni duraksattı açıkçası. “Ne güzeli hocam, pamuk toplarken ellerimizi diken batıyor. Sabahın erken saatinden öğlene kadar güneşin sıcağında topluyoruz.” Bu aldığım cevap bana, nasıl pamuk toplandığına dair sahip olduğum bilginin ne kadar yüzeysel, sığ ve basit olduğunu gösterdi.

Benim pamuğa dair bilgim, bir seyyahın çok uzakta bir duman görmesi ile edindiği bilgi kadar basitmiş meğer. İlmel yakin seviyesinde, yani sadece bilgisine vakıf olmak… İşte ben buymuşum. Arkasında, derininde neler saklıymış hâlbuki, görememişim. O Urfalı çocuk, hakkel yakin seviyesinde pamuk toplamanın ne demek olduğunu tecrübe etmiş. Bir pervanenin hayran olduğu mumu, onun alevine dokunarak, onda yanarak tecrübe etmesi gibi.

“Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için, gökyüzünün öğrencisi olmak lazım.” Aliya İzzetbegoviç’in bu sözü benim o an yaşadığım hali çok güzel anlatıyordu. Gökyüzünün öğrencisi olmaya talip olmayan biri, bu pamuk toplayan çocuktan bir ders alamaz. Zira, dertsiz ders olmaz bir kere… Ben de payıma düşen dersi o an aldım bir şekilde, öyle umut ediyordum en azından.

İşte böyle düşüncelere dalmışken yol aldı beni Osman Paşa Konağı’nın bulunduğu caddeye getirdi. Beş on dakikalık bir yürüyüşün sonrasında beklenen talebe buluşmasının olacağı konağa vardım. Konağın geleneksel izler taşınması bende çok başka hisler uyandırıyordu. Kırmızı renkli dokumalı, desenli kumaşlardan yapılmış sedirler, bize bizi anlatan, özümüzü hatırlatan duvardaki tablolar ve tabii ki en güzeli de samimiyetle bezenmiş temiz Müslüman kardeşliği…

“Dünya bize gebe, biz hakikate…”

Yusuf Kaplan hocamızın gelişiyle, heyecan daha da büyüdü. Orada bize özümüzü hatırlatan o tarihi konakta, Yusuf hocamızın bizlerle enfes konuşmasını yapması bana Necip Fazıl KISAKÜREK‘in etrafında gençlerin toplandığı ve onu pür dikkat dinlediği o zamanlara hayalen götürdü. Tabii o anlara şahit olmadık ama zihnimde canlandırınca sanki o atmosferi yaşamışcasına hisler doğuruyordu içimde. Dava aşkını iliklerime kadar hissettiğim, bize özel buluşmaya dair söylenecek çok söz var aslında ama bu kadarıyla yetinelim.

Tertemiz, saf, güzel müminlerin bir arada, neşvelerini paylaşması, sanki yıllardır arkadaşmışcasına birbiriyle samimiyet kurması insana hayret verici bir vakaymış gibi geliyor. Allah Teala bu dirilen samimi ve hakiki ruhu ilelebet daim eylesin.

(11 Haziran 2022)

Fen Bilimleri Öğretmeni/Okur-Yazar
YORUMLAR

  1. Sevda Yerinde dedi ki:

    Çok güzel bir anlatım. Samimi ve derin o güzel yüreğine sağlık.