Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Afyon 18°C
Az Bulutlu
Afyon
18°C
Az Bulutlu
Çar 17°C
Per 17°C
Cum 19°C
Cts 20°C

KORKUYU BEKLERKEN – OĞUZ ATAY ÖYKÜLERİNDE MODERN İNSANIN PROBLEMLERİ

KORKUYU BEKLERKEN – OĞUZ ATAY ÖYKÜLERİNDE MODERN İNSANIN PROBLEMLERİ
10 Temmuz 2025 12:15 | Son Güncellenme: 19 Temmuz 2025 13:28
347
A+
A-

Oğuz Atay tarafından yazılan, 1975 yılında yayımlanan “Korkuyu Beklerken” isimli öykü kitabı, modern bireylerin kapitalist bir dünyada bulunma çabalarına ve yaşadığı zorluklara odaklanan postmodernist bir eserdir. Eserdeki öyküler, modern insanın yaşadığı problemlere farklı açılardan yaklaşmış ve farklı bağlamlarda okura yansıtmıştır. Aynı zamanda modern insan eleştirisi de sunan bu öyküler, odak figürler aracılığıyla modern toplumda bireyin var olmasına parmak basmıştır. Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken isimli öykü kitabındaki hikayelerinde modern insanın yaşadığı problemleri 3 farklı açıdan; anlamsızlık, yabancılaşma ve iletişimsizlik olarak ele almıştır.

Oğuz Atay’ın “Beyaz Mantolu Adam” öyküsü; bireyin yaşadığı ve deneyimlediği, toplumda yer edinme ve kendini gerçekleştirme problemlerine odaklanan, varoluşsal bunalım ve anlam arayışına değinen bir öyküdür. Öykünün odak figürü; konuşmayan, sadece yürüyen bir insandır. Bir gün, bembeyaz bir kadın mantosu gözüne çarpar ve bu mantoyu güç bela satın alır. Eser boyunca, farklı işlerde çalıştırılır ve insanlar tarafından çeşitli yaftalara maruz kalır. Eserde, ana karakter, bir anlam arayışı içindedir ve eylemleriyle kendini gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Odak figürün bu çabası, semboller aracılığıyla daha açık hale gelmektedir. Öyküdeki en temel sembol olan beyaz kadın mantosu, ana karakterin kendi isteğiyle yaptığı ve toplumun normlarından uzak bir seçimi sembolize eder. Ana karakterin kadın mantosunu seçmesi, onun, insanların düşüncelerini umursamayan aykırı bir birey olduğunu ve kendini gerçekleştirmeye dair bir arayışta olduğunu gösterir. Eserde sembol olarak karşılaşılan bir diğer element, ana karakterin sonsuz bir yürüyüşte olduğudur. Bu yürüyüş, odak figürün hayatı anlamlandırma sürecindeki bitmeyen çabasını ve gayretini gösterir. Yürüyüşün her şeye rağmen somut bir hedefinin olmaması da bu anlamsızlığın ne kadar boğucu ve zorlayıcı olduğunu yansıtmaktadır. Eserin sonunda, beyaz mantolu adamın denize girerek intihar etmesi, yaşadığı anlamsızlığın çaresini ölümde bulduğunu ve intihar ederek kendini gerçekleştirmeye çalıştığını gösterir. Denizin, uçsuz bucaksız bir varlığın sembolünün olması da ölüm kavramının, varoluşsal bir pencereden bakıldığında, sonsuzluğa ulaştıran ve belki de anlamı içinde bulunduran bir kapı olduğu izlenimi vermektedir. Oğuz Atay, sembolizm yoluyla beyaz mantolu adamın yaşadığı varoluşsal sancıları ve anlamsızlığı okura sunmuştur.

Kitaptaki bir başka öykü, “Unutulan”, toplumda var olan iletişimsizlik problemini ve ilişkisel sorunları ele alan, bu konuda eleştiri sunan bir öyküdür. Eserde bir kadın, eski kitapları incelemek amacıyla tavan arasında bir gezintiye çıkar. Tavan arasında, kendisine ailesiyle olan ilişkisindeki kopuklukları hatırlatan bir resim ve ölü eski sevgilisinin cesedini görür. Elbette, tavan arası kadının zihninin bir metaforu olarak okuyucuya sunulmuştur. Oğuz Atay, kadının zihninde gezintiye çıkma durumu gibi soyut ve fiziksel olmayan bir durumu tavan arası metaforuyla fizikselleştirerek iletişimsizliğe yöneltilen eleştiriyi daha çarpıcı ve anlaşılır hale getirmiştir. Eleştirilen nokta ise, ilişkilerde bireylerin sorumluluktan kaçınmasıdır. Eserde eski sevgili, odak figürle yaşadığı kavga sonucu tavan arasına yerleşir ve ölene kadar orada kalır. Kadın, eski sevgilisini gördüğünde ona “Seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?” der. Kadının bu sorusu, eski sevgilisinin yalnızlığının suçunu topluma atmaktadır. Odak figür, sevgilisini yalnız bırakanın kendisi olmasına rağmen yaptığının sorumluluğunu almaz ve bu sebepten sağlıklı olmayan iletişim açığa çıkar. Oğuz Atay, bu durumu daha da dramatikleştirmek için kafkaesk anlatımdan faydalanır. Eski sevgilinin cesedinin hamamböcekleri ile kaplı oluşu kafkaesk bir unsurdur ve bu, okurlarda iğrenme ve acıma hissi oluşturmaktadır. Yazarın bu anlatımı sayesinde eski sevgilinin ölümü daha da dramatikleştirilir ve eleştiri daha da güçlendirilir.

“Korkuyu Beklerken” kitabında yabancılaşma da modern insanın bir sorunu olarak yansıtılmıştır. “Demiryolu Hikayecileri: Bir Rüya” isimli öykü, bir istasyonda seyyar hikaye satan birtakım öykücüyü konu edinmektedir. Öykünün 3 farklı ana karakteri; anlatıcı, genç yahudi ve kadın; giderek toplumdan izole olup yabancılaşırlar. Giderek daha az hikaye satmaya başlayan, fakirleşen, daha az insan etkileşimlerinde bulunan ve istasyon şefinin baskılarına maruz kalan bu üç hikayeci; toplum tarafından kenara atılmış, umursanmayan ve değersiz görülen bireylerdir. Bu noktada, yabancılaşmaları göze çarpar. Oğuz Atay, bu yabancılaşmayı anlatırken postmodernist unsurlardan faydalanmıştır. Öykünün sonunda, anlatıcının “Ben buradayım okuyucum, sen neredesin acaba?” demesi, hikayeye postmodern bir katman eklemiştir. Buradan anlaşılabilir ki, anlatıcı sadece arkadaşlarını ve müşterilerini değil, hikayeyi okuyan kişileri yani bizleri de kaybetmiştir. Bu da yabancılaşmaya ve yalnızlığa farklı bir boyut katar ve anlatıcının aslında okurlara ne kadar muhtaç olduğunu yansıtır. Ayrıca, bu alıntı, bu hikayenin de aslında anlatıcı tarafından satılan bir hikaye olduğu ihtimaline dair sorgulamaya iter. Oğuz Atay, bu şekilde anlatıcıyı, okurlardan da yabancılaştırmış ve uzaklaştırmıştır. Anlatıcı ya da diğer hikayecilerle herhangi bir bağ kurulmasına izin vermemiştir. Bu şekilde yabancılaşmaya yeni bir boyut kazandırılmıştır.

Oğuz Atay, yazdığı “Korkuyu Beklerken” kitabındaki öykülerde modern insanın problemlerini 3 farklı öyküde değişik açılardan incelemiştir. İletişim problemlerine odaklanan “Unutulan”, yabancılaşmaya değinen “Demiryolu Hikayecileri: Bir Rüya” ve varoluşsal sorunlardan bahseden “Beyaz Mantolu Adam” öyküleri; kullandıkları edebi araçlarla bu temaların daha vurucu olmasını sağlamış ve modern topluma bir eleştiri sunmuştur. Oğuz Atay, modern toplumun farklı problemlerine öykülerinde odaklanarak üzerinde pek fazla konuşulmayan sorunlara ışık tutmuştur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sanat, istemeyerek geldiğimiz bu dünyada istediklerimizi göstermenin biricik metodudur. Dolayısıyla, üret. Duvarları yık! Kendini göster.
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.